Asıl adı Tahir olan yazar Fakir Baykurt, çiftçi Elif ve Veli Baykurt’un altı çocuğundan biri olarak 1929’da Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de dünyaya geldi.
Akçaköy İlkokulu’nda 1936’da öğrenime başlayan Baykurt, babasının 1938’de vefatı üzerine, dayısı Osman Erdoğuş’un yanına, Balıkesir’e taşındı. O dönem İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla dayısı askere alınan Baykurt, tekrar Akçaköy’e döndü.
Fesleğen Kokulum adlı ilk şiirini 1945’te Türk’e Doğru adlı dergide yayınlayan usta yazarın şiirleri, 1947’de Kaynak dergisinde okurla buluştu. Şair, bu yıllardan itibaren yokluk ve mücadeleyle geçen hayatı üzerine eserlerinde Fakir Baykurt adını kullanmaya başladı.
Fakir Baykurt, 1942’de ağır bir sıtma geçirdi. 1943’te ilkokul eğitimini bitirdi. Şiir yazmaya bu dönem başlayan yazar, 1948’de Isparta Gönen Köy Enstitüsü’nden köy öğretmeni olarak mezun oldu. Edebiyatla ilgilenmesi üzerine Köy Enstitüsüne kütüphane başkanı seçilen Baykurt, bu kütüphane vesilesiyle de kendini geliştirme fırsatı yakaladı.
ÖĞRETMENLİK YILLARI
Usta yazar öğretmenlik yaptığı yılları şöyle anlatıyor;
“Öğretmenliğe 1948’de Isparta Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirerek girdim. İlk atandığım Kavacık’ta üç yıl kaldım. Burası Yeşilova ilçesine bağlı, kendi doğduğum Akçaköy’e yakın bir dağ köyüydü. Kavacık’tan sonra sağlık nedeniyle Dereköy’e geçtim. Öğretmenlikte hiç gözden uzak tutmadığım ilke, yüklendiğim görevi mesleksel açık vermeden yapmaktı. 1960 ocak ayında bakanlık buyruğuna alındım. 27 Mayıs 1960 sonrası Milli Eğitim Bakanı Prof. Fehmi Yavuz’la konuşup ilköğretim müfettişi olarak göreve başladım.”
KÜLT ROMANI: YILANLARIN ÖCÜ
Muzaffer Hanım ile 1951’de evlenen Baykurt’un, bu evlilikten oğlu Tonguç ve kızları Işık ile Sönmez dünyaya geldi. Baykurt, 1953’te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’ne başladı. Aynı dönem, Gayret adlı dergide yazmaya başlayan Baykurt, bazı yazıları sebebiyle soruşturmaya tabi tutuldu. Köy hayatını anlatan ilk romanı Yılanların Öcü’nü 1954’te kaleme alan Baykurt’un bu romanı, daha sonra tiyatro ve sinemaya uyarlandı.
Sayfa: 280
EDEBİYATIMIZIN BAŞYAPITI
Türkiye’nin güzel mi güzel, yoksul mu yoksul bir köyüdür Karataş. Kara Bayram da bu köyün yoksullarından biridir. Babadan kalma tek odalı bir evde yaşar, iyi huylu karısı, üç yavrusu, bir de evinin direği anası Irazca’yla.
Dertli kadındır Irazca, yaslıdır. Ama dişlidir bir o kadar da. Kendi yağlarıyla kavrulup giderlerken, bir gün huzurları kaçar. Muhtar Cımbıldak Hüsnü’nün kayırdığı Haceli evlerinin önüne ev yapmaya kalkışır çünkü. Tabii Irazca dikleşir; kızılca kıyametler kopar köyde… ve kasabada. Gelmedik kalmaz başlarına…
Fakir Baykurt, bu romanıyla, köy yerindeki küçük hesapları, bu hesapların peşinde koşan fırsatçıları, onların siyasetteki, bürokrasideki uzantılarını ve o zalimlerin ezmek, yok etmek istediği aydınlık, güzel insanları anlatıyor; kısacası yine memleket meselelerine değiniyor. Hem de, sakıncalı damgası yemek ve zamanında pek çok tartışmanın ve dolayısıyla husumetin odağı olmak pahasına… İki kez filmi çekilen, edebiyatımızın tartışmasız bir başyapıtıdır.
FAKİR BAYKURT ÖLDÜ
Usta kalem, toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla kısa öyküler kaleme aldı. Yazıları Yeditepe, Yücel, Varlık, Fikirler, Kaynak, İmece, Yazın, Sanat Olayı, Cumhuriyet, Evrensel ve Yön adlı gazete ve dergilerde yayınlandı. Diline doğal, yalın, şiirsel bir halk Türkçesi hakim olan Baykurt, 1950-1970’te etkili olan köy edebiyatı hareketinin önde gelen temsilcisi olarak da gösterildi. Yazar, “Tırpan” ve “Kaplumbağa” adlı romanlarında imgesel öğelerden yararlandı.Fakir Baykurt, 11 Ekim 1999’da Almanya’nın Essen kentinde pankreas kanseri nedeniyle 70 yaşında hayatını kaybetti ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.